İsa Saul’a Görünüyor

4 Ocak 2022

Merhaba kardeşler.

Bu zor zamanlarda bir dönüşüm, bir teşvik hikayesini inceleyelim diye düşündüm. Öyle bir dönüşüm ki, hem Kiliseye olan o eşsiz etkisi ile hem de iki bin yıl sonra dahi bizlere verdiği dersler açısından benzersiz. Aslında her birimizin yaşadığı dönüşüme benzemesi açısından da ayrıca dikkate değer. Bu dönüşüm ile kendimiz arasında bağlar bulacağız.

Saul’un Pavlus oluşundan bahsetmek istiyorum. Özellikle o ana, İsa Mesih’in Saul’e Şam yolunda göründüğü o muhteşem sahneyi inceleyelim istiyorum. Bu sahneden kendimce çıkardığım üç ayrı ders var. Bu dersleri de sizinle paylaşmak istiyorum. Yüzyıllarca okunan Kutsal Kitap’ta belki de en çok etkisini gördüğümüz kişi ile aramızda benzerlikler var mıdır? Hayat yolumuz çok mu farklı? Pavlus’un imanı, Rab’be bağlılığı bizden çok mu üstündü? Onun gibi olabilir miyiz? Bu sorulara bakalım.

Saul Şam’a niye gidiyordu? Amacı neydi? Nasıl biriydi? Nasıl biri oldu? Bu soruların cevapları Elçilerin İşleri 9. Bölümde karşımıza çıkıyor.

Elçilerin İşleri 9:1-6:

“Saul ise Rab’bin öğrencilerine karşı hâlâ tehdit ve ölüm soluyordu. Başkâhine gitti, Şam’daki havralara verilmek üzere mektuplar yazmasını istedi. Orada İsa’nın yolunda yürüyen kadın erkek, kimi bulsa tutuklayıp Yeruşalim’e getirmek niyetindeydi. Yol alıp Şam’a yaklaştığı sırada, birdenbire gökten gelen bir ışık çevresini aydınlattı. Yere yıkılan Saul, bir sesin kendisine, “Saul, Saul, neden bana zulmediyorsun?” dediğini işitti. Saul, “Ey Efendim, sen kimsin?” dedi. “Ben senin zulmettiğin İsa’yım” diye yanıt geldi. “Haydi kalk ve kente gir, ne yapman gerektiği sana bildirilecek.”
(Elçilerin İşleri 9:1-6)

Her şeyden önce, Saul’un, yani Pavlus’un, Kutsal Kitap’tan bildiğimiz kadarıyla bu ana kadar nasıl biri olduğuna bakalım. Pavlus Filipililer mektubunun 3. Bölümünde Mesih İsa ile övünmemiz gerektiğini ve insansal özelliklere güvenmememiz gerektiğini söyledikten sonra şöyle diyor Filipililer 3:4-6’da:

“Ben aslında bunlara da güvenebilirdim. Eğer başka biri bunlara güvenebileceğini sanıyorsa, ben daha çok güvenebilirim. Sekiz günlükken sünnet oldum. İsrail soyundan, Benyamin oymağından, özbeöz İbrani’yim. Kutsal Yasa’ya bağlılık derseniz, Ferisi’ydim. Gayret derseniz, kiliseye zulmeden biriydim. Yasa’ya dayanan doğruluk derseniz, kusursuzdum.”
(Filipililer 3:4-6)

Kusursuz bir ferisi1. Saul tam olarak buydu. Etkili ve bilge bir Yahudi. Etkili, çünkü bakın, başkahine gidip talepte bulunabiliyor. Diyor ki: bana mektuplar yaz, bana yetki ver ki ben gidip Şam’da Mesih inanlısı olan herkesi tutuklayabileyim. Bugün itibariyle düşünün. Soruşturma, tahkikat ve tutuklama yetkisi kimde var? Polis, savcı, mahkeme. Kısacası devlet gücü. Saul tüm bunların yetkisi ile Şam’a doğru yola çıkıyor.

Dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta, Saul bunu dünyasal bir mevki veya güç sevgisiyle yapmıyor. Yani bir makam veya şöhret kaygısı yine yok. Çünkü başkahinin verdiği yetki ile gidiyor, ki Şam uzak bir yer, sadece inancına olan bağlılığı var içinde. O tutuklamaları yapınca yetkisi bitecek. O kadar bağlı ki, çok uzak bir yere, bağlılıktan ve inancından dolayı gitmek istiyor. Mesih’e gelmeden dahi böyle bir yüreğe sahip Saul, bunu anlamak önemli. O, Mesih’e olan inancından da önce bir müjde yüreğine, hizmet yüreğine sahipti. Rab, onu öyle hazırlıyordu.

Saul yetkiyi aldı, hazırlandı, ayetlerde söylediği üzere, tehdit ve ölüm soluyarak Şam’a doğru yola çıktı. Ve Şam’a yaklaştığı sırada gökten gelen bir ışıkla çevresi aydınlandı ve İsa Mesih’in sesi duyuldu: “Saul, Saul neden bana zulmediyorsun?”2

Neden bana zulmediyorsun? Bu çok derin bir soru ve birkaç haftadır bu soru üzerinde düşünüyorum. Hikaye bağlamında, bu sorunun amacının elbette Saul’un kiliseye olan kötü eylemleri ve kiliseye yapılan zulmün Mesih İsa’ya yapıldığı konularına dikkat çekmek olduğu anlaşılıyor. Ancak bence bundan biraz daha fazlası var.

Aklıma iman etmeden önceki halim geliyor. Büyük çoğunlukla hepimiz, İslami bir temelden geliyoruz ve İsa Mesih’e ilişkin düşüncelerimiz O’nun bir peygamber, bir insan olduğu, “haşa” Tanrı’nın Oğlu olamayacağı yönündeydi. Daha sonra inançtan uzaklaştığım dönemlerde de İsa’nın bakireden doğumunu, bakireden doğumun biyolojik olarak imkansız olduğu gerekçesiyle reddettim. Bu bakış açısıyla da, tabi ki, İsa’nın dirilişi de imkansız olduğundan tamamen bir hikayeden ibaretti benim için. Günümüzde pek çok insan için de bu böyle ne yazık ki.

Bu İsa’ya zulmetmek degil midir?

İsa’ya zulmetmek, Kiliseye fiziksel şekilde kötülük yapmak veya kiliseye katılanları ihbar ederek tutuklanmalarını sağlamaktan daha öte bir şey. İsa’nın gerçek kimligini, Tanrılığını reddetmek de O’na zulmetmektir. Bu durum da bizi şuna götürüyor. Hepimiz aslında Saul’un yolundan geçtik. Hepimiz bir şekilde İsa’ya zulmeden kişiler iken, Rab’bin lütfu ve sevgisi sayesinde kurtulduk. Bu çıkardığım birinci dersti.

İkinci ders, Rab’bin Saul’e görünmesi. Parlak bir ışık kapladı Saul’un etrafını ve o Rab’bin sesini duydu. Bu, Rab’bin Saul’e görünme şekliydi. Kendi tanıklıklarımızda, Rab bizlere farklı şekillerde görünmedi mi? Belki etrafımızda parlak bir ışıkla Rab’bin sesini duymadık. Ama ben şahsen O’nu bir soruda buldum. Kimimiz O’nunla, girdiği bir internet sitesinde karşısına çıkan “Tanrı sevgidir.”3 ayetinde karşılaştı. Rab kimimize çocuğunun gözlerinde göründü belki. Bazılarımıza ise rüyada göründü. Yöntem veya şekil önemli değil, Rab aynı Saul’e olduğu gibi her birimize göründü ve kendini gösterdi, bizleri kendine çekmek için farklı yollar kullandı ve bizi kurtardı.

İsa Saul’e “Kalk ve kente gir, ne yapman gerektiği sana bildirilecek”4 dedi. Bu tip cümleleri birkaç yerde daha görüyoruz Kutsal Kitap’ta. Matta 10:19’da5, Rab İsa on iki elçisini göreve gönderirken onlara “Sizleri mahkemeye verdiklerinde, neyi nasıl söyleyeceğinizi düşünerek kaygılanmayın. Ne söyleyeceğiniz o anda size bildirilecek.” Demişti. Yani Rab, artık Saul’u hizmetine almış ve onu yönlendireceğini belirtiyordu.

Şimdi bu cümlede, “ne yapman gerektiği sana bildirilecek” cümlesinde üçüncü dersimiz mevcut. Bu cümleleri Rab sadece elçilere söylemiyor. Rab İsa, tüm çocuklarına sesleniyor ve ne yapmamız, ne söylememiz gerektiğinin bize bildirileceğini, O’na güvenmemiz gerektiğini söylüyor. Zaten hayatlarımızda pek çok noktada, Rab’bin bizi yönlendirdiğini, ne kadar kontrolü elimizde tutmaya çalışırsak çalışalım, her zaman bir şekilde bir yola çekildiğimizi hissetmişizdir. Rab, her bir çocuğunu gözetir ve onu kendi tasarısı için kullanır. Gerektiği zaman, gerektiği şekilde, gereken şeyi yapmamız veya söylememiz için bizi yönetir.

Bu ayetlerden kendimce çıkardığım üç ders bu şekilde. Peki bu dersler bize ne söylüyor?

  • Bizler de Saul’un geçtiği yoldan geçtik kardeşler. Bunu fark ediyoruz burda.
  • Bizler de iman etmeden önce çeşitli düşünceler ile İsa’ya zulmediyorduk,
  • Rab İsa bize de kendini gösterdi. Rab İsa bize de gerektiği zamanda ne yapmamız gerektiğini bildirecek ve bizi yönlendirecektir.

İşte tam bu şekilde, bizlerin de Saul gibi olduğumuzu anlayalım kardeşler. Pavlus gibi bir bağlılık isteyebiliriz Rab’den. Buna hakkımız var. Pavlus’tan daha fazla şey yapmak isteyebiliriz Rab için. Bunu talep etmeye hakkımız var. Çünkü aynı yoldan geçtik. Bunu dualarımıza ekleyelim. Pavlus gibi bir yüreğe sahip olmayı, ondan daha fazla hizmet etme isteğini, Rab’bin onu kullandığı gibi bizi de kullanmasını dileyebiliriz. Buna hakkımız var.

Ertuğrul Keskin


  1. Ferisi: İsa Mesih döneminde dindar bir Yahudi meshebi üyesi. Bu meshep Kutsal Yasa’ya ve yüzyıllar boyu Yasa’ya dayandırılan dinsel kurallara sıkı sıkıya bağlıydı. ↩︎

  2. Yere yıkılan Saul, bir sesin kendisine, “Saul, Saul, neden bana zulmediyorsun?” dediğini işitti.
    (Elçilerin İşleri 9:4) ↩︎

  3. Sevmeyen kişi Tanrı’yı tanımaz. Çünkü Tanrı sevgidir.
    (1 Yuhanna 4:8) ↩︎

  4. “Haydi kalk ve kente gir, ne yapman gerektiği sana bildirilecek.”
    (Elçilerin İşleri 9:6) ↩︎

  5. Sizleri mahkemeye verdiklerinde, neyi nasıl söyleyeceğinizi düşünerek kaygılanmayın. Ne söyleyeceğiniz o anda size bildirilecek.
    (Matta 10:19) ↩︎