22 Şubat 2022
Bu gün 20 Şubat 2002. Bugün Matta 20:1-16 ayetlere, Bağcı benzetmesine bakacağız.
Birlikte Tanrı sözünü okumadan önce, bağlam olarak bir önceki bölüme, Matta 19. bölüme kısaca bakalım.
Matta 19. bölümünde bir adam, İsa Mesih’in yanına geldi ve O’na “sonsuz yaşama kavuşmak için nasıl bir iyilik yapmalıyım?”2 Diye sordu. İsa:
“Bana neden iyilik hakkında soruyorsun? İyi Olan yalnız biri var, sonsuz yaşamı istiyorsan O’nun, O iyi olanın buyruklarını yerine getir ve dünyasal hazineler değil, göklerde hazinen olsun her şeyini sat ve sonra gel Beni İzle”3 dedi! İsa Mesih’in bu sözleri üzerine adam bıraktı gitti. Çünkü çok mala mülke sahipti.
İsa öğrencilerine, “Size doğrusunu söyleyeyim” dedi, “Zengin kişi Göklerin Egemenliği’ ne zor girecek. Devenin iğne deliğinden geçmesi, zenginin Tanrı Egemenliği’ne girmesinden daha kolaydır.”4
Bunun üzerine Petrus İsa ya, “Bak” dedi, “Biz her şeyi bırakıp senin ardından geldik, kazancımız ne olacak?”5 Dedi.
Öğrenciler, İsa’ya, Tanrı’nın Egemenliğinde alacakları ödüllerin neler olduğunu sordular!
İsa, Onlara; Matta 19: 28-296 ayetlerinde, vazgeçtikleri her şey için Tanrı’nın onları zengin bir şekilde ödüllendireceğine dair güvence verdi. Ancak bunu onların, yaptıklarına göre, vereceğini söylemedi.
Başka bir deyişle, “siz şunları yaparsanız Tanrı bunu yapacak” demedi. O’nun krallığında yaptığın hizmete göre, bu ödülleri vereceğini söylemedi.
Ve son olarak onlara:
Ne var ki, birincilerin birçoğu sonuncu, sonuncuların birçoğu da birinci olacak.7 Dedi ve bu aynı zamanda 19. bölümün son ayetidir. Bunun anlamı nedir?
Görünüşe göre öğrencilerin, Göklerin Egemenliği’ne girme, Tanrı’nın sağladığı armağanlar, bereketler konunda biraz kafaları karışmıştı. Şimdi okuyacağımız bu 20. Bölümün ilk 16 ayetinde İsa Öğrencilere bunu açıkladı.
Tanrı’nın sözlerini okumadan önce, hep birlikte dua edelim!
Rab bu sözler senin sözlerindir! Sözün için sana teşekkür ediyoruz. Sözlerini işitebilmemiz için kulaklarımızı aç, anlayabilmemiz için zihinlerimizi aç, yüreklerimizi hazırla. Sözü sadece işiten değil, yaşamlarımızda uygulayıcısı da olmak istiyoruz. Bunun için Kutsal Ruh’ un gücüne ve yardımına ihtiyacımız var! Bu sözler senin sözlerindir.
AMİN.
“Göklerin Egemenliği, sabah erkenden bağında çalışacak işçi aramaya çıkan toprak sahibine benzer. 2 Adam, işçilerle günlüğü bir dinara anlaşıp onları bağına gönderdi. 3 “Saat dokuza doğru tekrar dışarı çıktı, çarşı meydanında boş duran başka adamlar gördü. 4-5 Onlara, ‘Siz de bağa gidip çalışın. Hakkınız neyse, veririm’ dedi, onlar da bağa gittiler.“Öğleyin ve saat üçe doğru yine çıkıp aynı şeyi yaptı. 6 Saat beşe doğru çıkınca, orada duran başka işçiler gördü. Onlara, ‘Neden bütün gün burada boş duruyorsunuz?’ diye sordu. 7 "” ‘Kimse bize iş vermedi ki’ dediler.“Onlara, ‘Siz de bağa gidin, çalışın’ dedi. 8 “Akşam olunca, bağın sahibi kâhyasına, ‘İşçileri çağır’ dedi. ‘Sonuncudan başlayarak ilkine kadar, hepsine ücretlerini ver.’ 9 “Saat beşe doğru işe başlayanlar gelip kâhyadan birer dinar aldılar. 10 İlk başlayanlar gelince daha çok alacaklarını sandılar, ama onlara da birer dinar verildi. 11 Paralarını alınca bağ sahibine söylenmeye başladılar: 12 ‘En son çalışanlar yalnız bir saat çalıştı’ dediler. ‘Ama onları günün yükünü ve sıcağını çeken bizlerle bir tuttun!’13 “Bağ sahibi onlardan birine şöyle karşılık verdi: ‘Arkadaş, sana haksızlık etmiyorum ki! Seninle bir dinara anlaşmadık mı? 14 Hakkını al, git! Sana verdiğimi sonuncuya da vermek istiyorum. 15 Kendi paramla istediğimi yapmaya hakkım yok mu? Yoksa cömertliğimi kıskanıyor musun?’16 “İşte böylece sonuncular birinci, birinciler de sonuncu olacak.”
(Matta 20:1-16)
Bu sözler Rab bin sözleridir. Amin.
Tanrı’nın yeryüzündeki egemenliğinde, Tanrı’nın size verdiği bereketlerin, kilisede de yaptığınız hizmetinizin, büyük ya da küçük olmasına, hizmet sürenizin kaç yıl olduğuna, kardeşinizin sahip olduğu armağanlar, yaptıkları, ya da yapmadıkları siz de, gurur, kibir, övünme veya kıskançlık, küçümseme gibi duygulara neden oluyor mu? Eğer yanıtınız evetse;
Bu sadece kilisede, birbirinizle olan ilişkiyi değil aynı zamanda Tanrı ile olan ilişkinizi de doğrudan etkileyecektir.
İsa, öğrencilerinin arasında bu problemi gördü ve az önce birlikte okuduğumuz, Bağcı Benzetmesini Onlara anlattı! Bu Benzetme de üç şeyi görmenizi istiyorum; İlk Olarak
I. Tanrı adil ve cömerttir.
İsa, öğrencilerin Tanrı ile olan ilişkilerinin ve özellikle O’nun bize verdiği armağanların, bereketlerin, onların yaptıklarına ve performanslarına dayandığını düşünmelerini istemiyor.
İsa, Tanrı’nın bize karşı hem adil hem de cömert olduğunu anlamamızı istiyor.
İsa; Göklerin Egemenliğini, sabahın erken saatlerinde sahip olduğu bağ da çalışacak işçi bulmak için dışarı çıkan bir toprak sahibine benzetir.
Toprak sahibi, günün farklı saatlerinde, beş ayrı grup işçiyi bulur ve onları çalışmaları için sahibi olduğu bağa götürür. İlk işçi gurubunu sabahın erken saatlerinde muhtemelen saat, altı yedi gibi bulur. Onlarla gün boyunca çalışmaları için bir dinara anlaşır.
Dinar, O dönemde kullanılan gümüş den yapılmış sikkeydi. Yani metal para.
Bağ sahibi, saat dokuza doğru çarşı meydanında iş bekleyen işçileri gördü; Onlara da, çalışmak istiyorsanız, benim bağa gidin çalışın, hakkınız neyse vereceğim der. O işçilerde bağa gider. Sonrasında öğle saatlerinde ve öğleden sonra saat üç civarında ve yine saat beş civarında iş bekleyen boşta olan kim varsa gelin benim bağımda çalışın der ve çalışmaları için bağa gönderir.
Ancak birinci grubun haricinde diğer dört grupta gönderdiği işçilere ne kadar ücret vereceğini, söylemez, “Onlara bana güvenin, siz yeter ki çalışın ben size hakkınız ne ise vereceğim” der.
Ve günün sonunda akşamüstü ödeme zamanı geldiğinde çok garip bir şey olur, aslında çok garip iki şey olur. Topak sahibi en son gelenlere ilk önce ödeme yapılmasını emreder.
Siz nasıl dağıtılmasını isterdiniz? Dünyasal bakış açısıyla bakarsanız ücretin dağıtımı, ilk önce işe gelene verilmesi uygundur, ama öyle emir vermiyor bağ sahibi.
İsa öğrencilere, Tanrı’nın kutsamaları verme biçiminin, bizim verme ve düşünme biçimimizden farklı olduğunu gösteriyor. Çünkü bu birincilerin sonuncu sonuncuların birinci olacağını gösterir.
Gördüğümüz ikinci garip şey, tüm işçilere aynı ücretin ödenmesidir.
On iki saat çalışanlara da, dokuz saat çalışanlara da, üç saat çalışanlara da, bir saat çalışanlara da, aynı ücret ödenir. Bu fazlasıyla tuhaf bir şey. Yine dünyasal bir gözle baktığınız da hiç de adil gözükmüyor!
Öyle değil mi? Çalıştığınız işyerinde böyle bir şey yaşasanız, Avukat kardeşimiz Ertuğrul hemen sizin adınıza bir dava açabilirdi.
Elbette, Tanrı’nın hayatımızda ki nimetlerinin işleyişi, verilişi ile dünyasal işleyiş farklıdır, farklı şekilde işler.
Bu nedenle, on iki saat boyunca çalışan işçiler, öfkelenir tepki gösterir.
On birinci ve on ikinci ayette Onlar, Toprak sahibine, homurdandılar ve ‘En son çalışanlar yalnız bir saat çalıştı’ dediler. ‘Ama az çalışanları günün yükünü ve sıcağını çeken bizlerle bir tuttun!’ dediler.
Aslında bu yapılan toprak sahibine karşı bir protestodur. İsa Öğrencilerin, Göksel Babamıza karşı böyle bir tutum sergilememelerini istiyor.
Bu işçilerin yaptıklarında üç günahı görüyoruz:
Öncelikle: Beş farklı işçi grubundan, Bağ sahibi sadece ilk gurupla bir dinara antlaştı. Diğer üç grubu çağırdığında, Hakkınız neyse, veririm’ bağa gidin çalışın dedi.
Bu bağcının bir hatası değil. Dikkat edin, ilk grup haricinde özellikle Hakkınız neyse, veririm’ dediğine dikkat edin.
Diğer işçiler Bağ sahibinin emeklerin karşılığını vereceğine güvenmek zorundalar.
Ancak ilk grup, diğerlerinden farklı olarak, alacakları karşılığı bilerek çalıştılar. Ama alacakları bu karşılığı sonrasında diğerleriyle karşılaştırdılar, Yargıladılar. Böyleleri var öyle değil mi?
İşledikleri ikinci günah, Bağ sahibinin sahip oldukları şeyler üzerinde Yetkisini tanımamalarıydı. Görüyorsunuz, onlarla antlaşmasını bozmadı. Onlara tam olarak vereceğini söylediği şeyi verdi ve diğer işçilere karşı cömert olmaya karar verdi, ancak yine de bunu yapma hakkını tanımadılar.
‘Yapamazsın, bizim çalıştığımız kadar, çalışmadılar’ dediler. Toprak sahibinin yanıtı,
Bakın, cömert olmak ya da olmamak bana aittir. Siz nasıl olur da bana cömert olamamamı söylüyorsunuz. Onlar toprak sahibinin yetkisini tanımadılar.
Ve son olarak, diğer çalışanlarını kıskandılar. Onların tavrı, Kaybolan Oğul Benzetmesinde ki, ağabeyin tavrından farklı değil.
Hatırlarsanız; Luka 15 8de: Kaybolan oğul, geri döndüğü zaman Babanın, şefkatle kollarını açıp ona sarılıp, öpüp, en iyi kaftanı ve ayağına çarık giydirip, parmağına yüzük taktığını onun için besili danayı kestirdiğini hatırlıyor musunuz? Ya büyük oğlun tavrını hatırlıyor musun?
Bunu benim için hiç yapmadın baba, besili danayı hiç kesmedin, parmağıma hiç yüzük takmadın, bunu benim için hiç yapmadın. Dedi. Kardeşini kıskandı.
Bu sadece kardeşe karşı kıskançlık değil, aynı zamanda babaya karşı da öfke ve kırgınlıktır.
İsa Mesih, öğrencilerinin ve bizlerin kardeşlerimize ve Göksel Babamıza karşı böyle bir tutumda olmamızı istemez.
İnsan yüreği, genellikle Tanrı’nın bizi eksik bıraktığını, bize sert davrandığını, bize adaletsiz davrandığını düşünmeye meyillidirler.
Tanrı’nın başkalarına verdiği ama sizden esirgediği şeyler hakkında acı çektiniz mi? Sizden daha az eğitimli, ya da az yetenekli biri sizin almanızı düşündüğünüz, yeri ya da görevi aldığında acı, kıskançlık, öfke hissettiniz mi? RAB, ben bu görevi O’nun hak ettiğinden daha çok hak ediyorum. Dediğiniz oldu mu?
Bazen Birbirimizi kıskanıyoruz. Birisi iyi bir makama ulaştığında, hemen kendimizi onunla karşılaştırmaya başlarız ve bu durumda ne kadar daha iyi bir iş çıkaracağımızı ve Tanrı’nın onların yerine bizi oraya koymasının ne kadar akıllıca olacağını düşünürüz.
Bu ayartılmalar sadece kilise hayatta olmayıp, maalesef özel hayatımızda da oluyor.
Örneğin çocuk sahibi olmak istiyoruz ama olmuyor! Bir gün bir haber izliyoruz ya da okuyoruz ya da görüyoruz, çocuklarına anne babası şiddet uyguluyor. Biz hemen
Rab, nasıl olur da ben senin istediğin şekilde bir baba, bir anne olmak isterken, bize değil de böyle kötü insanları çocuk sahibi yarasın! Bu adil değil!
Rab sana sadık bir yaşamım varken, her hafta kiliseye gelir, her geldiğimde senin işlerini yapar, her gün dua edip, beni başka bir şehre gönder derken, nasıl olurda, sana karşı olan, günah içinde yaşayan birini beni göndermediğin şehre gönderir, beni hala bu şehirde bırakır, benden daha iyi yaşam yaşamasını sağlarsın?
İşte böyle yapmakla Tanrı’ya suçlarız!
İsa bize diyor ki; Göksel Babanız ile bu şekilde ilişki kurmayın, çünkü O size hiçbir şey borçlu değildir, asıl olan Onun iradesidir, O’nun isteğidir.
Sana hiçbir şey borçlu olmadığı halde sana pek çok şeyi verdi, ve Aynı zamanda, O’nun size verdiği şeyler sizin çabanızla, kazandığınız şeylermiş gibi O’nunla ilişki kurarsınız, göksel Baba ile olan ilişkinizi tamamen bozmuş olursunuz.
Tanrı’nın sana borçlu olduğunu düşünüyorsan?
O halde bu pasaj, onunla olan ilişkinizi yeniden gözden geçirmeniz için size bir fırsattır. Ve bil ki O’nun verdiği her nimet, armağan, bereket bir lütuftur.
II. Tanrı’nın size verdikleri lütuftur.
Görmenizi istediğim ikinci şey; toprak sahibinin, bütün gün çalışan gündelikçilerin 12. ayetteki suçlamasına 13,14 ve 15. ayetlerde verdiği yanıttır.
13 “Bağ sahibi onlardan birine şöyle karşılık verdi: ‘Arkadaş, sana haksızlık etmiyorum ki! Seninle bir dinara anlaşmadık mı? 14 Hakkını al, git! Sana verdiğimi sonuncuya da vermek istiyorum. 15 Kendi paramla istediğimi yapmaya hakkım yok mu? Yoksa cömertliğimi kıskanıyor musun?’
(Matta 20:13-15)
Bu ayetlerde Tanrı’nın adaletli ve cömert olduğu ve bize verdiği mükâfatların lütuf yani karşılıksız olduğu vurgulanmaktadır.
Başka bir deyişle, Tanrı’nın bize verdiği armağanlar, bereketler, kesinlikle kazandığımız şeyler değildir. Onlar Göksel Baba’dan gelen her iyi hediye, bir lütuf, armağanıdır.
Şimdi, toprak sahibi, haksızlık yaptığı suçlamasına karşılık olarak bu adamlara üç şey söylüyor:
Birincisi, 13. ayette, Bakın, sizinle ilişkilerimde tamamen adil davrandım diyor. Sana vereceğimi söylediğim şeyi tam olarak vermedim mi? Neden şikâyet ediyorsun? Sana tam olarak söz verdiğim bir dinarı verdim. Ben size haksızlık yapmadım, bu yüzden onların bu iddiasını çürütüyor.
İkinci olarak, 15. ayette, “Kendi malımla dilediğimi yapmaya hakkım yok mu?” dediğine dikkat edin. Başka bir deyişle, Bakın, sizinle antlaşmamıza uydum ama benim olan bana ait ve başkasına cömertçe vermeye karar verip vermediğime siz karar veremezsiniz diyor.
Başkalarına karşı cömert olmam, hoşuna gitmeyebilir, ama nasıl olur da bana benim olanı nasıl yapacağımı söylersin? Bu bağın sahibiyim, bana ait. Ve eğer cömert olmaya karar verirsem, buna sen bir şey diyemezsin?
Ve sonra üçüncü olarak, şunu söylediğine dikkat edin, kendisine karşı şikâyetlerinin tek nedeni, O’nun diğer insanlara karşı çok cömert davranmış olmasıdır.
Beni tek bir şeyle suçlayabilirsin dedi, o da senden daha az çalışan bu adamlara karşı fazla cömert olmak. Beni adaletsizlikle suçlayamazsınız, bana ait olmayan bir parayla bir şey yapmakla suçlayamazsınız, benim olmayan şeyleri vermekle beni suçlayamazsınız.
Aldığımız her ödül, lütuftur. onlar Tanrı’nın cömertliğinin bir ödülüdür, bizim çabamızın sonucu değildir. Tanrı’nın egemenliğini, O’nun adaletini, cömertliğini O’nun lütfunu tanımalıyız, yoksa kıskanırız. Başkalarına hak etmedikleri şeyleri verdiğini düşünecek ve bize haksızlık ettiğine inanacağız. Tanrı dilediğini kendi iradesiyle yapmakta özgürdür. Bu, bu pasajın önemli bir mesajıdır.
İsa çarmıhtayken, Öğrencilerden birinin, çarmıhın önünde durduğunu ve tövbe eden hırsız ile Rab İsa arasındaki son konuşmayı işittiğini hayal edin.
İsa Ona: “Bugün, benimle birlikte cennette olacaksın.” dediğinde öğrenci, bu adil değil. Üç yıl Seninle aç, susuz, uykusuz, kaldım. Birlikte dolaştım, hizmet ettim oysa bu adamı, sadece birkaç saattir tanıyorsun ve ona bugün Cennette birlikte olacağını mı söylüyorsun? Bu hiç de Adil değil!’ diye düşünür müydü?
Hristiyanlara zulmeden Pavlus, diğer uluslara elçi, olarak çağrıldığında diğer elçiler, Bu adil değil, diye düşünmüş müdür?
Tanrı’nın Çarmıhtaki hırsız ve Pavlus için yaptıklarına dair bu resim, aslında O’nun bizim için de yaptıklarının bir resmidir!
Çünkü ne kadar hak ettiğimizi düşünsek de biz hak etmedik! Tanrı’nın Bize verdiği her şey lütuftur!
III. Tanrı’nın bereketleri, insan ölçü ve algısına göre değildir.
Son olarak Tanrı’nın bize olan bereketleri, armağanları insan ölçü ve algısına göre değildir.
16ncı ayette İsa, Matta 19’un 30. ayetinde söylediklerini tekrarlar.
16 “İşte böylece sonuncular birinci, birinciler de sonuncu olacak.”
(Matta 20:16)
Bu ayette, Tanrı’nın armağanlarının, bereketlerinin insan ölçü ve algısına göre olmadığını görüyoruz, “Sonuncular birinci, birinciler sonuncudur.
İnsanlar dünyasal olarak, insan aklına göre, yaptığı hizmetin büyüklüğüne göre Tanrı’dan en fazla bereket, nimet ve armağanlar alacağını düşünebilir. Ancak Tanrı’nın sağladığı bereketler, insan ölçülerine göre değildir.
Hepimiz, bizden alıkonulan ve başkalarına verilen şeylerin, onları alan diğer insanlardan çok daha fazla hak ettiğini düşünmeye meyilliyiz.
İsa, öğrencilerinin bizim düşündüğümüz gibi düşündüğünü, bizim yaşadığımız mücadelenin aynısını yaşadıklarını biliyordu. Bu yüzden onları ve bizi, bize hiçbir şey borçlu olmayan Tanrı’nın, bize her şeyi lütufla veren Tanrı olduğunu hatırlamamız için bu benzetmeyi anlattı.
Haydi dua edelim.
DUA EDELİM
Pastör Mesut Çiftçi
Fotoğraf: Liv Bruce, https://unsplash.com/photos/M0oVPGsWk1E ↩︎
Adamın biri İsa’ya gelip, “Öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için nasıl bir iyilik yapmalıyım?” diye sordu.
(Matta 19:16) ↩︎İsa, “Bana neden iyilik hakkında soru soruyorsun?” dedi. “İyi olan yalnız biri var. Yaşama kavuşmak istiyorsan, O’nun buyruklarını yerine getir.” 18 “Hangi buyrukları?” diye sordu adam. İsa şu karşılığı verdi: “‘Adam öldürmeyeceksin, zina etmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan yere tanıklık etmeyeceksin, annene babana saygı göstereceksin’ ve ‘Komşunu kendin gibi seveceksin.’” 20 Genç adam, “Bunların hepsini yerine getirdim” dedi, “Daha ne eksiğim var?” 21 İsa ona, “Eğer eksiksiz olmak istiyorsan, git, varını yoğunu sat, parasını yoksullara ver; böylece göklerde hazinen olur. Sonra gel, beni izle” dedi.
(Matta 19:17-21 ) ↩︎İsa öğrencilerine, “Size doğrusunu söyleyeyim” dedi, “Zengin kişi Göklerin Egemenliği’ne zor girecek. 24 Yine şunu söyleyeyim ki, devenin iğne deliğinden geçmesi, zenginin Tanrı Egemenliği’ne girmesinden daha kolaydır.”
(Matta 19:23-24) ↩︎“Bunun üzerine Petrus O’na, “Bak” dedi, “Biz her şeyi bırakıp senin ardından geldik, kazancımız ne olacak?”
(Matta 19:27) ↩︎İsa onlara, “Size doğrusunu söyleyeyim” dedi, “Her şey yenilendiğinde, İnsanoğlu görkemli tahtına oturduğunda, siz, evet ardımdan gelen sizler, on iki tahta oturup İsrail’in on iki oymağını yargılayacaksınız. 29Benim adım uğruna evlerini, kardeşlerini, anne ya da babasını, çocuklarını ya da topraklarını bırakan herkes, bunların yüz katını elde edecek ve sonsuz yaşamı miras alacak.
(Matta 19:28 ) ↩︎Ne var ki, birincilerin birçoğu sonuncu, sonuncuların birçoğu da birinci olacak.”
(Matta 19:30) ↩︎İsa, “Bir adamın iki oğlu vardı” dedi. 12 “Bunlardan küçüğü babasına, ‘Baba’ dedi, ‘Malından payıma düşeni ver bana.’ Baba da servetini iki oğlu arasında paylaştırdı. 13 “Bundan birkaç gün sonra küçük oğul her şeyini toplayıp uzak bir ülkeye gitti. Orada sefahat içinde bir yaşam sürerek varını yoğunu çarçur etti. 14 Delikanlı her şeyini harcadıktan sonra, o ülkede şiddetli bir kıtlık baş gösterdi, o da yokluk çekmeye başladı. 15 Bunun üzerine gidip o ülkenin vatandaşlarından birinin hizmetine girdi. Adam onu, domuz gütmek üzere otlaklarına yolladı. 16 Delikanlı, domuzların yediği keçiboynuzlarıyla karnını doyurmaya can atıyordu. Ama hiç kimse ona bir şey vermedi. 17 “Aklı başına gelince şöyle dedi: ‘Babamın nice işçisinin fazlasıyla yiyeceği var, bense burada açlıktan ölüyorum. 18 Kalkıp babamın yanına döneceğim, ona, Baba diyeceğim, Tanrı’ya ve sana karşı günah işledim. 19 Ben artık senin oğlun olarak anılmaya layık değilim. Beni işçilerinden biri gibi kabul et.’ 20 “Böylece kalkıp babasının yanına döndü. Kendisi daha uzaktayken babası onu gördü, ona acıdı, koşup boynuna sarıldı ve onu öptü. 21 Oğlu ona, ‘Baba’ dedi, ‘Tanrı’ya ve sana karşı günah işledim. Ben artık senin oğlun olarak anılmaya layık değilim.’ 22 “Babası ise kölelerine, ‘Çabuk, en iyi kaftanı getirip ona giydirin!’ dedi. ‘Parmağına yüzük takın, ayaklarına çarık giydirin! 23 Besili danayı getirip kesin, yiyelim, eğlenelim. 24 Çünkü benim bu oğlum ölmüştü, yaşama döndü; kaybolmuştu, bulundu.’ Böylece eğlenmeye başladılar. 25 “Babanın büyük oğlu ise tarladaydı. Gelip eve yaklaştığında çalgı ve oyun seslerini duydu. 26 Uşaklardan birini yanına çağırıp, ‘Ne oluyor?’ diye sordu. 27 “O da, ‘Kardeşin geldi, baban da ona sağ salim kavuştuğu için besili danayı kesti’ dedi. 28 “Büyük oğul öfkelendi, içeri girmek istemedi. Babası dışarı çıkıp ona yalvardı. Ama o, babasına şöyle yanıt verdi: ‘Bak, bunca yıl senin için köle gibi çalıştım, hiçbir zaman buyruğundan çıkmadım. Ne var ki sen bana, arkadaşlarımla eğlenmem için hiçbir zaman bir oğlak bile vermedin. 30 Oysa senin malını fahişelerle yiyen şu oğlun eve dönünce, onun için besili danayı kestin.’
31 “Babası ona, ‘Oğlum, sen her zaman yanımdasın, neyim varsa senindir’ dedi. 32 ‘Ama sevinip eğlenmek gerekiyordu. Çünkü bu kardeşin ölmüştü, yaşama döndü; kaybolmuştu, bulundu!’”
(Luka 15:11-32) ↩︎